1. Herşeyin Halveti/İhtilatı Diye Bi’şey Mi Var?
Baba ile oğulun, ana ile oğul arasında işlemeyen bir hukuku vardır. Çünkü mesela ana ile oğulun arasında olup bir minvalde baba-oğul hukukunun kalini yahut ref’ini hatta tatilini yahut iptalini kah ilzam eder kah iktiza eder şeyleri görmezden gelmeyerek beşeriyet husule gelir. “O’lukları, hüviyetleri” başka ne türlü izah edebilirdik ki, değil mi?
Münasebetimizin, sahabetimizin, akranlığımızın, akrabalığımızın, erkanımızın, zevcimizin, hısmımızın, erbabımızın ilahiri her çeşitten alakadarlığımızın birbirinin etrafına, huzuruna eşit, mertebesiz, sırsız, mahremsiz, keyfiyetsiz çıkarıldığı bir tektip minval, evrad falan yok ki “herşeyin hukuku” diye bir şey olsun. Ama enformasyonizm “herşeyin hukuku” gibisinden teorilerin hipotezleri mesabesinde vehimleri zihinlerde tulu’ ettiren bir güce ulaştı.
2. Ya “Benim Gibi Ol” Ya “Bana Uy”
Komünitivite birbirine emsal birbirleriyle akran insanları akla getirecek elbet ilk elde. Bu insanlar taşıdıkları niyetleri yahut endişeleri dolayımında emsallik, akranlık izhar edegeldikleri icapla içtima halinde olmaktan çok “müşterek mukabil ameliye ve faaliyetleri” gerektirmesiyle içtima halindedirler. İçtima tezahür ettiren mütekabiliyetlerinin rahmı ve o rahmın istilzamına dair soyut müstahzarlar ne ola diye fehmedince neleri keşfedeceğiz acaba?
“Benim gibi ol” sözü ve “bana uy” sözü aynı gibi gelse de, aralarındaki fark yukarıdaki sorumuzun cevabına kılavuzdur.
3. Mikroları/Minörleri Beşeri Olmayan Komünitivite
Her biri “tek ve kesin” teessüriye yayan “işletmeler, idarehaneler, daireler, malikhaneler” halinde tesis edilen imalat ve hizmet binaları hiçbir zaman ne işyeri ne iş saiklerine muvafıktır. Yapılan işler, o işlerle karşılanan ihtiyaçlar hangi mecra ve mahalde yapılıyorsa o vesileden koparılamayacak karakteristikleri doğuran, besleyen mecra ve mahaller olmak zorundadır. Bu zorunluk bugün ifsadolunmuştur. Zira artık bir işletme “tam belirginlik” keyfiyetinde “tek ve kesin bir çarşı, pazar” cesametine yükseltilmiştir. Öyle ki o işletme içinde birbirinden farklı, bağımsız karakterli “girdiler” ile “çıktılar” arasında iştigal edilen ve hatta icabında müstakilen sürdürebilinir karakterde çok sayıda iş-işyeri kabzolunmuştur.
İşbu hal, tabii tevafukların doğduğu, yaşadığı mecranın ve mahallin berhava edildiği mekanlara çevirmiştir çarşıyı, pazarı. Ki o yerde hazır olan, hazır duran, hazıra gelen insanları ve nihayet cemiyeti ifsad edecekti zaten. İçtimanın ruhu olan yapıları/mecraları olmayınca mikroları/minörleri kartopuna sıkışmış kar kristali gibi içtimanın da yok olduğunu iyi bellemeli. Dükkan veya tezgah ile işletmeyi nasıl ki aynı şeyler saymakla hata edeceğizdir, pazar müştemilatının iletişim teknolojileri egemenliğine enerji/yakıt durumuna düşürülmesi o emsal bir hata olacaktır. Yani alanını, satanını, taşıyanını, çalışanını, işleyenini, sökenini, kuranını, yıkanını, tutanını bir “ikon düğme” yaparsanız ekranlara, pazarın; işte o an komünitivitenin öldüğü andır.